Osmanlı Devleti ve İbn ‘Arabîcilik
Anahtar Kelimeler:
İbn ‘Arabî- Rum Selçukluları- Dâvud-ı Kayserî- İznik Medresesi- Osmanlı yönetimi- Osmanlı bürokrasisi- Osmanlı bilim edebiyat, san’at ve zihniyet dünyasıÖz
Dâvûd-ı Kayserî’nin 1331’de Orhan Gazi tarafından bilinçli bir tercihle İznik Medresesi’ne müderris tayin edildiği tarihten itibaren İbn ‘Arabî’ci düşünce özgün bir yorumla Osmanlı medreselerinde tedris faaliyetlerine nüfuz etmeye başlamıştır. Buralardan yetişen müderrisler ve onlar arasından devlet hizmetlerine atanan bü-rokratlar İbn ‘Arabî’ci anlayışı Osmanlı eğitim ve yönetim geleneğine yerleştirdiler. Onun İznik medresesine tayini, Rum Selçukluları zamanındaki Sadreddîn-i Konevî mektebinin devamı olarak Osmanlı entelektüel dünyasına İbn ‘Arabî’ci zihniyeti aşı-lamış bulunduğunu tarihsel bir vâkıa olarak tescil eder. Bu vakıanın ikinci büyük yansıması Osmanlı tasavvuf geleneğinde yüzlerce yıl silinmeden devam etmek suretiyle gerçekleşti. Osmanlı sufileri hep İbn ‘Arabîci idiler. Bu üç boyutlu Ekberî gelenek bir yandan Yavuz Selim, Kanunî Süleyman ve III. Murad örneklerinde olduğu gibi Osmanlı sultanlarının zihniyet dünyalarında kuvvetle yer bulurken, diğer yandan İbn Kemal ve Ebussuud gibi şeyhülislamlar verdikleri fetvalarla bunu takviye ettiler. Bu, Osmanlı edebiyat, san’at, bilim ve entelektüel hayatında da büyük ve kesintisiz bir nüfuz alanı yarattı. Böylece Osmanlı devleti tarihte başka örneği bulunmayan tek İbn ‘Arabî’ci devlet oluyordu. Bir daha silinmemek üzere bütün Osmanlı asırlarını kaplayan bu Ekberî zihniyet, imparatorluğun sonuna kadar devam etti. Aşağıdaki makale bu mühim hadiseyi ele almaktadır.