Bir Benlik İnşası Olarak Kendini Yazmak ve 18. Yüzyılda Sıradan Bir Osmanlı Kâtibinin Benlik Algısı
Anahtar Kelimeler:
Otobiyografi- Ben Anlatıları- Kendini Yazmak- Benlik İnşası- Benlik Algısı- Yazıcı Murtaza- OsmanlıÖz
ㅤ İnsan sosyal bir varlık olarak bir aile, grup veya toplum içinde var olur. Dili, inancı, duyguları, düşünceleri ve anlam dünyası iletişim ve etkileşim içinde oluşur. Her ne kadar birey olarak içsel bir dünyaya sahip olsa da anlama, tanımlama ve anlatma becerisi ait olduğu çevrenin değerleriyle biçimlenir. Yani biricik olan her insan hem kendisini hem de çevresini, etrafını kuşatmış olan dil ve anlayış evreni içerisinde algılar, anlamlandırır ve temsil eder. Kendini yazmak da böyle kolektif bir anlayış içinde bir kendilik inşa biçimidir. Dolayısıyla birinin kendi hakkında ne yazdığı, niçin ve nasıl yazdığı, nasıl bir dil ve üslup kullandığı meselelerini cevaplandırmak hem yazarı hem de yazılanları doğru anlamak ve değerlendirmek için gereklidir. Osmanlı döneminde yazmak ve anlatmak da kolektif bir kültür ve toplumsal bir gelenek dairesi içinde gerçekleşen bir eylemdi. Keza kişisel kayıt tutan her birey değerler, mitler, metaforlar, simgeler ve kelimelerden müteşekkil bir dil evreni içinde kendini anlatarak ve yazarak inşa etmiştir. Bununla birlikte bu kolektif eylem, bireysel deneyimlere ve kişinin kendini ifadesine de kapalı değildir. 18. yüzyılda sıradan bir Osmanlı kâtibi olan Yazıcı Murtaza da kendini yazan, eserlerinde ailesinden bahseden, beklentileri, hayal kırıklıkları, üzüntü ve sevinçleriyle kendisini yazdıklarıyla var eden biridir. Bu çalışmada yukarıda ortaya konulan teorik çerçevede Yazıcı Murtaza’nın kendini yazma eylemi tartışılmış ve niçin, nasıl ve ne şekilde yazdığı sorularına cevap aranırken Osmanlı dünyasında “kendini yazmak” üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Keza seyahatnamesi ve şiirleri üzerinden Yazıcı Murtaza’nın benlik algısı ve duygu dünyası da çözümlenmeye çalışılmıştır.